Bitkileriniz Düşüncelerinizi Okuyor Olabilir!
- ozanakbas
- 30 Nis 2020
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Nis 2020
Grover Cleveland Backster Jr. bir yalanı daima tespit edebilirdi. II.Dünya Savaşı sırasında donanmada görev yapsa da, aldatma ve kandırmaya olan ilgisi onu kısa bir süre sonra hipno ve narkotik sorgulama konusunda uzmanlaşan Ordu Karşı İstihbarat Kolordusu'na yönlendirdi - yani “gerçeklik serumu” çalışmalarına. Daha sonra 1948'de, gittiğinde yalan makinesi programını kurduğunu itiraf ettiği C.I.A.'ya katıldı. On yıl sonra Backster, New York'a taşındı ve New York Polis Departmanı dedektifleri ve F.B.I. ajanlarının eğitim aldığı Bacskter Yalan Saptama Okulu'nu kurdu. Backster’ın başarısı onu bir kolluk kuvvetleri efsanesi yaptı, ancak kendi beyanıyla o, insanların masum olduğunu kanıtlamaktan her zaman daha mutlu oldu. “Yalan makinesini ,” diyor hatta bir keresinde “bir hakikat dedektörü olarak seviyorum.” Asıl hikâye şimdi başlıyor... Şayet bütün bu süreç Backster'ı kariyerinin ve dünyaya bakışının dönüm noktası olan o ana getiren hazırlık sürecinden başka bir şey değildi.
Yanacağını Anlayan Saksı Bitkisi
Backster, West 46 Sokak'taki ofisinde 2 Şubat 1966 sabahının erken saatlerinde bütün gece ayakta olmanın yorgunluğuyla kendisine bir fincan kahve döker ve gözü odadaki saksı bitkisine takılır. Sekreterinin ofise renk getirmesi için satın aldığı güzel kokulu bir Dracaena'ya. Askeri geçmişine tezat olarak özünde eğlenceli bir karakter olan Backster (astrolojiyle ilgilenmiş, LSD denemiş ve söylenene göre bir sirkte dublörlük bile yapmış), bitkiyi yalan makinesine bağlamaya karar verir.

İnsan deneklerde, bir yalan makinesi üç şeyi ölçer: nabız, solunum hızı ve galvanik deri tepkisi, diğer adıyla terleme. Eğer bir yalana yakalanmaktan endişe ediyorsanız, bu seviyeler yükselir ya da düşer. Backster bitkide benzer bir kaygı uyandırmayı hedefler ve bu yüzden de bitkinin yapraklarından birini ateşe vermeye karar verir. İşlerin ilginçleşmeye başladığı yer tam da burası. Backster'ın iddiasına göre kendisi henüz eline bir kibrit dahi almadan önce, yalan makinesi Dracaena'dan kaynaklı yoğun bir tepki kaydeder. Backster'a göre, bu veri inanılmaz olduğu kadar tartışılmazdı da. Bu tam olarak şu anlama geliyordu: bitki sadece korku göstermekle kalmamış, aynı zamanda Backster'ın aklını da okumuştu. Backster, bitkilerin insan düşüncelerini ve duygularını algılayabilen ve bunlara cevap verebilen, ve şimdiye kadar keşfedilmemiş bir duyusu olduğu sonucuna varır (bunu da “birincil algı” olarak adlandırmış). Yayınlanan bulgular, "Backster etkisi" adı verilen bir popüler kültür terimin de doğumuna yol açar. Leonard Nimoy'un sunduğu bir TV programı ve “Bitkilerin Gizli Yaşamı” adlı bir best-seller kitap Backster’in araştırmasından esinleniilniş örneğin. NY Times'ın haberine göre Backster; Johnny Carson, Art Linkletter, Merv Griffin ve David Frost ile de röportajlar yapmış. Backster’ın eski işverenleri bile C.I.A.’da insan-bitki iletişim olasılığını araştırmış o dönem.
Bilim Bitkilerin Duyusal Mesajlar Yaydığını Kanıtlayabildi mi?

Bilim adamları pek ikna olmuşa benzemiyorlar. Bu deneyler haricinde kimse Backster'ın sonuçlarını tekrar üretememiş - Backster, bu sorunu çeşitli post-hoc niteleyicilerle açıklamış. ("Marul yaprağı zararlı uyaranlara cevap vermedi mi? Muhtemelen kendini korumak için kapandı.") Sonuç olarak, Backster esas olarak kurumun dışında çalışmış ve bulgularını Uluslararası Parapsikoloji Dergisi, Cilt X gibi yayınlarda yayınlamış. Ve yine de - en azından kamuoyu önünde - Backster'ın inancı asla değişmedi, o deneylerinden ve gördüklerinden emindi. Backster sonuna kadar denemeye devam etti, insan dışı bilinç teorisini tavuk yumurtalarını ve hatta spermleri kapsayacak şekilde genişletti ve durmaksızın “hücreler arası ilkel algılama” olarak adlandırdığı fenomen için daha fazla kanıt topladı. Siyam kedilerinin eşliğini tercih ederek asla evlenmedi ve bir daha asla bitkileri yakan deneyler yapmadı. Backster boyun eğmedi. “Yeni fikirlere karşı bu kadar yüksek direnç beni ilgilendirmiyor,” diyor hatta “Gerçekten harika bir müttefikim var: Tabiat Ana.”
Bitkiler ve Psişik Algılama... Ne Dersiniz?

Verilerin kanıtlanabilirliği ya da doğruluğu bir yana, bir insanın mesleğinin zirvesindeyken ve alanında bilinen, isim yapmış bir uzmana dönüşmüşken, tüm kariyerini bitkilerin çevrelerini algılayabildiklerini kanıtlamaya adaması biraz düşündürücü. Bir insan gerçekten hayrete düşürecek, dudak uçuklatacak bir şey yaşamasa böyle bir yol ayrımına gitmezdi sanki.
Backster'ın deneyleriyle ortaya koyduğu bilgilerden esinlenerek derlenen kitap (bilim adamları bu kitaba pseudoscientific, yani sahte-bilimsel diyor :) "Bitkilerin Gizli Yaşamı" üzerine özet niteliğinde bir analiz yazısı var aşağıda kaynaklarda "sonmucid"in blogunda. Bilimsel destekleri ve doğrulanabilirlikleri için daha detaylı inceleme gerekecektir fakat sadece üzerine düşünmek ve acaba? demek için enteresan bir kaynak sunabilir size de bir göz atın derim.
Öte yandan, akılda tutulması gereken bilgilerden bir tanesi de belki tarihe yön vermiş birçok bilim insanının kendi zamanında eleştiri oklarına hedef olsa da sonraki zamanlarda minnetle anıldığıdır. 1966 yılında Backster'la başlayan bu çalışmalar Backster'la sonlanmamış. Backster'ın açtığı yolda ilerleyen başka bilim insanları işte o minik acaba?'yı alıp kocaman bir YOKSA?'ya çevirmişler.
Orijinaline Evrim Ağacı'nın sitesinden ulaşabileceğiniz şu videoya bir göz atın.
"Smithsonian Müzesinin kanalı tarafından hazırlanan bu kısa videoda, oldukça ilginç iki deney ile bitkilerin de elektrik sinyallerini kullanarak çevreye tepki verebildiği gösteriliyor. Üstelik bu tepkinin hayvanlardaki elektrik atımlarından farksız olduğu gösteriliyor. İlk deneyde, eter gibi hayvanların sinir sistemini hedef alan bir kimyasalın bitkileri de aynı şekilde etkilediği gösteriliyor. İkinci deneyde ise, bitkinin vücuduna bağlanan elektrotlarla tehlikeye karşı verdiği tepki takip ediliyor. Gerçekten de bitkiler, vücudun bir kısmı tehdit altındayken tüm vücut boyunca yayılan bir elektrik atımı gönderiyorlar. Bu elektrik atımı tehlike bölgesinden başlayıp köklere kadar ilerliyor. Hayvanlara göre çok daha yavaş ilerleyen bu sinyal, biyolojide uzun yıllardır araştırılan "bitki algısı" konusuna önemli veriler sunuyor."
Backster’den sonra bu alanda çalışmaları daha da ilerleten Pierre Paul Sauvin, bitkilerin bu etkilere ve hücrelerin ölümüne gösterdikleri tepki yeteneklerini kullanarak ucunda elektrik şoku olan bir oyuncak treni durdurmayı başaran filodendronu gözlemlemiş ve çalışmıştır. Sauvin bir bitkiye bağlı verici aygıtlarda basit bir uyarlama yaparak -bitkiye verdiği uyarılar yardımı ile- bir model uçağı isteğine uygun havalandırmış, hızını değiştirmeyi ve indirmeyi başarmıştır. Sauvin, deneylerini daha da ileriye götürerek bitkiye verilen uyarının mesafe ile bağlantısını da -birkaç metreyi aşarak kilometreler bazında- araştırmıştır. Bu deneyler ve araştırmalar sayesinde bitkilerin çok uzaktaki etkiye tepki vermesi için etkiyi (bu etki bir elektrik şoku ya da hücre ölümü olabilir) duyumsamasının veya anımsamasının yeterli olduğu kanıtlanmıştır.
Bir yöneylem uzmanı olan Eldon Byrd de Backster ve Sauvin gibi bitkilerin çeşitli uyarılara gösterdikleri tepkileri ölçme deneyleri yapmış ve yine Backster gibi bitkilerin aşırı gerilim altında “bayıldıklarını”, uyarılara tepki vermez hale geldiklerini de bulmuştur. Öyle ki; bu deneylerden bazısını televizyonda kameralar karşısında da tekrarlamıştır.
Bitkilerin bu etkilere gösterdikleri tepkiler diğer canlıların gösterdiği tepkilerden çok da farklı değildir. Yani bitkiler bu tepkileri beslenme ve üreme gibi temel gereksinimlere cevaben oluşturduğu gibi ayrıca kendileri için ve daha ilginci; çevreleri için de gelen her etkiye karşı savunma amaçlı tepki oluştururlar. Bu, bitkilerin çevrelerinde olan bitenden bağımsız yaşamadığını göstermektedir. Yapılan deneyler ve bilimsel araştırmalar bitkilerin bu yönünün var olduğunu göstermekle kalmamış, bitkilerin sanılandan daha fazla özelliklere sahip olduğunu da göstermiştir.
Bitkiler hakkındaki tüm bu kanıtlar bitkilere gereken önemi göstermemiz gerektiğini de ortaya koymaktadır ve yine tüm bunlar sadece tehlike altındaki türlerin değil, insan yaşamına dokunan veya dokunmayan diğer tüm türlerin tanınıp ancak tanındıktan sonra korumaya almamız gerektiğini de göstermektedir.
Kaynaklar:
Comments